.



 
   

materyalizm

   
 


 

 

merhaba

FELSEFE OKULU

=> temel sorgulamalar-giriş-

=> idealizm

=> materyalizm

=> kim haklı (idealizm mi-materyalizm mi)?

=> bilinemezcilik

=> madde nedir?

=> materyalist olmak

=> materyalizmin tarihi

=> Metafizik, mekanikçilik, mantık

=> diyalektik

=> diyalektiğin yasaları 1

=> diyalektiğin yasaları 2

=> diyalektiğin yasaları 3

=> diyalektiğin yasaları 4

=> TARiHSEL MATERYALiZM 1

=> TARiHSEL MATERYALiZM 2

=> DiYALEKTiK MATERYALiZM VE iDEOLOJiLER

=> kişiler ve sözlük

=> ecco homo

KOMuNiST PARTi MANiFESTOSU

sivil itaatsizlik

ömer hayyam

ADRES VE LiNKLER

 


     
 

I. NİÇİN MATERYALİZMİ ÖĞRENMEMİZ GEREKİR?

  Gördük ki, Varlık ile düşünce arasındaki ilişkiler nelerdir?
sorusuna, ancak karşıt ve çelişik iki yanıt olabilir.

  Bundan önceki bölümde, idealist yanıtı ve idealist felsefeyi
savunmak için sunulan kanıtları inceledik.

  Şimdi de, bu temel soruna (yineleyelim, her felsefenin temelinde
bulunan soruna) verilen ikinci yanıtı incelemek ve
materyalizmin savunma kanıtlarının neler olduğunu görmek
gerekir. Materyalizm, marksizmin felsefesi olduğu için, bizim
açımızdan ne kadar önemli ise, bunu öğrenmek de o kadar
önemlidir.

  Öyleyse, bu bakımdan, materyalizmi iyi tanımak zorunludur.
İyi tanımak özellikle zorunludur, çünkü bu felsefe anlayışları,
çok az bilinmektedir ve tahrif edilmişlerdir. Gene
zorunludur, çünkü, eğitimimizle -ilk ya da en yükseği olsun-
gördüğümüz öğretimle, yaşayış ve düşünüş alışkanlıklarımızla,
idealist anlayışlar, farkında olmaksızın hepimizin
içine az ya da çok işlemiştir. (Zaten başka bölümlerde, bu
olumlamanın birçok örneklerini ve niçin böyle olduğunu göreceğiz.)

  Demek ki, marksizmi öğrenmek isteyenler için, onun temelini,
yani materyalizmi bilmek bir zorunluluktur.

  II. MATERYALİZM NEREDEN GELİR?

  Felsefeyi, genel bir biçimde, dünyayı, evreni açıklama çabası
olarak tanımladık. Ama biliyoruz ki, insanlığın bilgi düzeyine
göre, bu açıklamalar değişmiştir ve insanlık tarihi boyunca
dünyayı açıklamak için iki tutum benimsenmiştir:
bunlardan biri, bir ya da birkaç üstün ruha, doğaüstü güçlere
başvuran bilime karşı tutumdur; öteki ise olgulara ve deneylere
dayanan bilimsel tutumdur.

  Bu tutumlardan biri idealist filozoflarca, öteki ise materyalistlerce
savunulur.

  Bunun içindir ki, bu kitabın daha başında, materyalizm
hakkında edinilecek ilk fikrin, bu felsefenin evrenin bilimsel
açıklanışı olduğunu söyledik.

  İdealizm, nasıl insanların bilgisizliğinden doğmuşsa
- bilgisizliğin, idealist anlayışları paylaşan siyasal ve kültürel
güçler tarafından, toplumlar tarihinde, nasıl korunduğunu
ve sürdürüldüğünü göreceğiz-, materyalizm de bilisizliğe
ya da bilmesinlerciliğe karşı savaşımdan doğmuştur.

  Bunun içindir ki, bu felsefe uzun süre önlenmeye çalışıldı
ve bunun içindir ki, resmi üniversite dünyasında, çağdaş
biçimiyle (diyalektik materyalizm), ya değeri bilinmedi, ya
hiç bilinmedi ya da pek az tanındı.

  III. MATERYALİZM NASIL VE NİÇİN GELİŞTİ?

  Bu felsefeye karşı savaşım verenlerin ve bu öğretinin yirmi
yüzyıldan beri hep aynı yerde durduğunu söyleyenlerin
iddialarının tersine, materyalizmin tarihi, bize, bu felsefede
canlı bir şeyin ve her zaman hareket halinde olan bir şeyin
varlığını gösteriyor.

  Yüzyıllar boyunca insanların bilimsel bilgileri ilerledi.
Düşünce tarihinin başlangıcında, Yunan antikçağında, bilimsel
bilgiler, hemen hemen hiç yok denecek gibiydi; ilk bilginler,
aynı zamanda filozof idiler; çünkü o çağda, felsefe ve
doğmakta olan bilimler, bir bütün oluşturuyordu, biri ötekilerin
uzantısı oluyordu.

  Zamanla, bilimler, dünya olaylarının açıklanmasına, idealist
filozofların dogmaları ile çelişen ve tedirginlik yaratan
bir açıklık getirince, felsefe ile bilimler arasında bir çatışma
başladı.

  Bu çağın resmi felsefesi ile çelişmekte olan bilimlerin,
felsefeden ayrılmaları zorunlu oldu. Böylece, ...onların,
geleceğin yakın bir çözümü için olgunlaşmış bulunan daha sınırlı
sorunları ele almak üzere, felsefenin karmaşık şeyler yığınından
kendilerini kurtarmak ve derin varsayımları filozoflara
bırakmak ilk işleri oldu. Böylece, felsefe ve ... bilimler
arasında bu ayrılma oluştu.

  Ama, bilimlerle birlikte doğan, onlara bağlı ve bağımlı
olan materyalizm, çağdaş materyalizm ile, yani Marx ve Engels'in
materyalizmi ile, bilim ve felsefeyi, diyalektik materyalizm
içinde yeniden birleştirmek üzere, bilimlerle birlikte
ilerledi ve gelişti.

  Uygarlığın ilerleyişine bağlı olan bu gelişmeyi ve bu tarihi
daha ilerde inceleyeceğiz, ama şimdiden, materyalizm ile
bilimlerin birbirine bağlı olduklarını ve materyalizmin mutlak
olarak bilime bağımlı olduğunu belirtiyoruz, ki bunu
akılda tutmak çok önemlidir.

  Şimdi, materyalizmin esaslarını, çeşitli biçimler altında
materyalist olduğunu ileri süren bütün felsefeler için ortak
olan esasları, yerlerine yerleştirmek ve tanımlamak gerekiyor.

  IV. MATERYALİSTLERİN İLKELERİ VE KANITLARI
NELERDİR?

  Bunu yanıtlayabilmek için, felsefenin temel sorusuna,
varlık ile düşünce arasındaki ilişkilere, yani bunlardan hangisinin
daha önemli olduğu sorusuna dönmemiz gerekir.

  Materyalistler, her şeyden önce, varlık ile düşünce arasında,
madde ile ruh arasında belirli bir ilişkinin varolduğunu
öne sürerler. Onlara göre, ilk gerçek, ilk şey varlıktır,
maddedir ve ruh ise ikinci gerçektir, sonradan gelendir,
maddeye bağımlıdır.

  Şu halde, materyalistlere göre, dünyayı ve maddeyi yaratmış
olan tanrı ya da ruh değildir, ama ruhu yaratmış olan
dünyadır, maddedir, doğadır:

  Tinin kendisi, maddenin en üstün bir ürününden başka
birşey değildir. (Friedrich Engels, Ludwig Feuerbach ve
Klasik Alman Felsefesinin Sonu, s. 24.)

  Bunun içindir ki, ikinci bölümde sorduğumuz soruyu tekrar
ele alırsak ve düşünme, insana nereden gelir? dersek,
materyalistler, insan düşünüyor çünkü onun bir beyni vardır
ve düşünce beynin ürünüdür, diye yanıt verirler. Onlara
göre, maddesiz, cisimsiz düşünce olamaz.

  Bize ne kadar yüce görünürlerse görünsünler, bilincimiz
ve düşüncemiz, maddi, bedensel bir organın, beynin ürünlerinden
başka bir şey değildir. (agy, s.24)

  Buna göre materyalistler için, madde, varlık, bizim düşüncemizin
dışında varolan gerçek şeylerdir ve varolmak
için düşünceye ya da ruha gereksinme duymazlar. Aynı şekilde,
ruh maddesiz varolamayacağına göre, ölümsüz ve bedenden
bağımsız bir ruh da yoktur.

  İdealistlerin söylediklerinin tersine, bizi kuşatan şeyler
bizden bağımsız olarak mevcutturlar, bize düşüncelerimizi
veren onlardır; ve bizim fikirlerimiz, şeylerin bizim beynimizdeki
yansısından başka bir şey değildir.

  Bunun içindir ki, varlık ile düşünce arasındaki ilişkiler
sorusunun ikinci yönü -Bizim çevremizdeki dünya hakkındaki
düşüncelerimiz ile bu dünya arasında nasıl bir bağıntı
vardır? Bizim düşüncemiz, gerçek dünyayı bilebilecek durumda
mıdır? Gerçek dünyaya ilişkin tasarımlarımızda ve
kavramlarımızda gerçekliğin doğru bir yansısını verebilir
miyiz? Bu soru, felsefe dilinde, düşünce ile varlığın özdeşliği.
sorunu diye adlandırılır. (agy, s. 22) karşısında, materyalistler, şu
olumlamada bulunur: Evet, biz dünyayı tanıyabiliriz, ve bizim
bu dünyaya ilişkin edindiğimiz fikirler, gittikçe daha
doğru olmaktadır, çünkü biz, dünyayı bilimlerin yardımıyla
inceleyip öğrenebiliyoruz, çünkü bilimler, sürekli olarak deney
yoluyla bizi çevreleyen şeylerin kendilerine özgü ve bizden
bağımsız bir gerçekleri olduğunu tanıtlamaktadır ve insanlar
daha şimdiden bu şeylerin bir bölümünü yeniden üretebilmekte
ve yapay olarak yaratabilmektedirler.

  Şu halde, özetlemek için şöyle diyeceğiz: materyalistler,
felsefenin temel sorunu karşısında:

  1. Ruhu yaratan maddedir ve bilimsel olarak, asla maddesiz
ruh görülmedi.

  2. Madde, her ruhun dışında vardır ve maddenin kendine
özgü bir varlığı olduğundan, varolmak için ruha gereksinme
duymaz, dolayısıyla idealistlerin söylediklerinin tersine,
şeyleri yaratanlar, bizim fıkirlerimiz değildir, biz fikirlerimizi
şeylerden alırız.

  3. Biz, dünyayı tanımak yeteneğindeyiz, maddeden ve
dünyadan edindiğimiz fikirler, giderek daha doğru oluyorlar,
çünkü bilimlerin yardımıyla daha önce bildiklerimizi
kesinleştirebildiğimizi ve bilmediklerimizi de bulabildiğimizi
doğrularlar.

  YAYINCILARIN NOTU

  Bu bölümü daha iyi anlayabilmek için, burada öğrenilenleri,
daha ilerde, Altıncı Kısımda okunacak olan
çok önemli bilgilerle karşılaştırınız.

  Engels'in, düşüncenin beynin bir ürünü olduğunu söylemekle,
karaciğerin safra salgılaması gibi, beynin de düşünce salgıladığını
söylediği sanılmamalıdır. Tersine, Engels, bu görüşle savaşmıştır
(özellikle Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu adlı
kitabına, ayrıca Lenin'in Materyalizm ue Ampiryokritisizm'inin birinci
ve ikinci bölümlerine bakınız.)

  Bilinç bir organın salgısı değil, beynin işlevidir. Bilinç, safra
gibi ya da bir hormon gibi bir şey değildir. Bir eylemdir, bir
işlevdir. Daha karmaşık bazı organik koşullarda beyin kabuğu işin içine
karıştığından -organik koşulların kendileri de, Politzer'in daha
ilerde gösterdiği gibi, toplumsal koşullardan ayrılamazlar- insan
eylemi bilinçlidir.

  Bu konuda Lucien Seve'in Introduction au Leninisme'ine
(Leninizm'e Giriş, s. 98-108) başvurmanızı salık veririz. Essais
de la Nouvelle Critique. (Editions Sociales, 1960.)

 

 
 

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol