.



 
   

FELSEFE OKULU

   
 


 

 

merhaba

FELSEFE OKULU

=> temel sorgulamalar-giriş-

=> idealizm

=> materyalizm

=> kim haklı (idealizm mi-materyalizm mi)?

=> bilinemezcilik

=> madde nedir?

=> materyalist olmak

=> materyalizmin tarihi

=> Metafizik, mekanikçilik, mantık

=> diyalektik

=> diyalektiğin yasaları 1

=> diyalektiğin yasaları 2

=> diyalektiğin yasaları 3

=> diyalektiğin yasaları 4

=> TARiHSEL MATERYALiZM 1

=> TARiHSEL MATERYALiZM 2

=> DiYALEKTiK MATERYALiZM VE iDEOLOJiLER

=> kişiler ve sözlük

=> ecco homo

KOMuNiST PARTi MANiFESTOSU

sivil itaatsizlik

ömer hayyam

ADRES VE LiNKLER

 


     
 




Georges Politzer, 1903'te doğmuştu. Macaristan'ın kuzeyindeki
küçük bir kentte, Navyvarod'da dünyaya gelmişti;
ama, 17 yaşında, gerici bir iktidarın eline düşen babasına
kıymış olan bu ülkeyi terketmek zorunda kalmıştı. Fransa'yı
seçmişti; zekasının ve yüreğinin yaptığı bir seçimdi bu; çünkü
tepeden tırnağa Fransızdı. Fransız esprisinin pırıltılarını
kimse ondan daha iyi anlatmamıştır. Fransız dilini, baba
ocağında, Voltaire'i ve Diderot'yu okuyarak öğrenmiştir; ve
Quartier Latin'de felsefe hocalığına dek bütün unvanları kazanmak
için topu topu beş yıl geçirmiştir.

  Georges Politzer'de bir dahi filozof yeteneği vardı. Tıpkı
dostu ve işkence arkadaşı Jacques Solomon'un teorik fizik
alanında olağanüstü bir uzman oluşu gibi.

  Politzer; henüz bir tür idealist düşünce içinde çabaladığı
1926'dan sonra gelişmiştir kuşkusuz. Savaşım vermiş, dişini
tırnağına takarak ilerlemiştir. Yolun sonunda da marksizmle
karşılaşmıştır.

  Paris İşçi Üniversitesi, 1930 yılları başında, Mathurin-
Moreau caddesinin eski binalarında kurulduğu zaman, öğretim
üyeleri arasında dikkat çeken ve hatta ünlü birçok profesör
vardı, ama hiçbir ders Georges Politzer'in verdiği diyalektik
materyalizm dersi kadar öğrencileri, işçileri, memurları
ve aydınları coşturmuyordu. En güç sorunlar, onun sayesinde,
açık ve basit bir durum kazanıyordu. Hem de felsefi
düzenlerini, teorik saygınlığını hiç yitirmeksizin. Ayrıca
acımasız bir alay gücü, hasımlarının görüşlerindeki kararsızlığı
çıplaklığıyla ortaya döküyordu. Marx'ın ve Lenin'in öğretilisi
olan Politzer, korkunç bir polemikçi olduğu kadar, derin bir
kültürle, karşıkonmaz bir yetenekle silahlanmış bir düşünürdü.

  Bugün, marksizm, üniversitede anılma hakkı kazanmış,
Marx ve Lenin, yarışma sınavları programına girmiş bulunuyor.
Sovyet felsefesine eğilen koca koca üniversite kitapları
var. Ama, kırk yıl önce durum hiç de böyle değildi: Auguste
Cornu, Sorbonne'da, genç Marx'ın fikirlerinin oluşumu üstüne
bir tezi desteklerken, bir öcü gibi, hatta onmaz bir çocuk
gibi görünmüştü. Georges Politzer'in felsefi çalışmaları, Auguste
Cornu'nün araştırmalarıyla birlikte, felsefenin başlıca
sorunlarını, diyalektik materyalizmin ışığı altında aydınlatmakta
ilk önemli girişim olmuştur.

  1929'da arıtıcı bir alevle haleli genç bir tanrıyı andıran
kızıl saçlı filozofun Felsefi Bir Gösterinin Sonu: Bergsonculuku,
resmi idealist düşünceye karşı bu ateş gemisini, ansızın
suya indirdiği sırada, nasıl sağlıklı bir rüzgarın, akademik
bataklıklardan tüten pis kokuları bir anda silip süpürdüğünü
anlatmak güç bir şey. Savaş günlerine dek, Politzer,
marksizmin bütün düşmanlarına karşı, kendi gözünde çağdaş
rasyonalizmle kaynaşmış yenici polemiğini sürdürüyor,
ve aynı zamanda büyük Descartes geleneğini çıkış noktası
olarak alıyor, Fransız felsefe tarihinin ilerici geleneklerinin
savunusunu görkemli bir biçimde üstleniyordu.

  Politzer, psikoloji sorunlarıyla da çok yakından ilgilenmekteydi.
Geleneksel idealist psikolojiye karşı, somut olarak
adlandırdığı yeni bir psikoloji yaratma girişimini ona
borçluyuz. Başlangıçta, psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde,
canlı insanı bütünüyle inceleme eğiliminden ötürü kendisine
çekici gelen Freud'un psikanaliz yönteminin bir ölçüde
etkisine girmişti. Ama çok geçmeden, 1928'den sonra, fröydcülükte
kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Pszkolojinin
Temellerinin Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı.
Kişiliğin toplumsal değerini belirtmek konusunda Politzer'in
gösterdiği çaba, kendi çalışmalarına psikolog değeri kazandırdı.

  Cherbourg lisesinde, sonra Evreux lisesinde, en sonunda
da Saint-Maur lisesinde dersler verdi. O arada, Fransız Komünist
Partisi belgeleme merkezini kurmuş ve yönetmeye
başlamıştı - büyük bir tutkuyla yapıyordu bu işi, öyle ki,
orada, bazan sabaha kadar çalışıyordu. İktisatçı oldu. l'Humanite'deki
yazıları, gittikçe genişleyen bir okur kitlesi tarafından
izleniyordu.

  Gazeteciliği çekici buluyordu. Bu satırlarin yazarı çok iyi
biliyor bunu, çünkü Georges Politzer'in, 1937 ve 1939 arasında,
zaman zaman, bu komünist gazetenin yayın yönetmeninin
yerini birkaç günlüğüne doldurmak için nasıl bir sevinçli
telaş içinde geldiğini anımsıyor. Maurice Thorez'nin bu olağanüstü
militana sevgisi vardı.

  Savaş gelip çatıyor. Paris'te, Harp Okulunda silah altına
alınan Politzer, Komünist Partinin gizli yönetimi yanında
kaldı. 6 Haziran 1940'ta, Paris'in savunulmasının örgütlenmesi
konusunda Komünist Partinin tarihsel önerilerini hükümet
adına halka çağrıda bulunması için Manzie'ye ileten
oydu.

  İlerde nazi kamplarının vahşeti içinde yaşamını yitirecek
olan bulunmaz eşi Maıe Politzer'le birlikte 1940-1942 yılları
arasında Üniversite Direnmesinin ruhu oldu. Bu konuda her
zaman sarsılmaz bir yüreklilikle davrandığını söylemek yetmez
bile: şaşılası soğukkanlılığından, büyük yiğitliğinden sözetmek
de gerekir.

  Temmuz 1940'ta terhis edildikten hemen sonra, Politzer'in,
Jacques Solomon ve Daniel Decourdemanche'la birlikte,
orta ve yüksek öğretim üyelerine hitabeden gizli bir bülten
yayınlamaya başladığını görüyoruz. Paul Langevin'in
Gestapo tarafından tutuklanmasından hemen sonra Universite
Libre'in (Özgür Üniversitenin) 1. sayısı çıkıyor. Gazete,
ünlü fızikçinin hapse atılışını ve faşist istilacıların başka
marifetlerini anlatıyor; ve ekliyor:

  Bütün bu olaylar akıp giderken, üniversite, eski düzenine
yeniden kavuşmuştur: gene, onurlu tarihinde her zaman
olduğu gibi, düşünce ve irade birliğini kurmuştur. Fransız
Üniversitesinin sloganı olan ve ondan kalan özgürlük içinde,
büyük kültür geleneğini, bütün zorlamalara karşın sürdürmek
konusunda birlik halindedir.

  Bundan sonra Özgür Ünzversite, düşmanın üniversiteye
elatmasına karşı, Yahudi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin
tutuklanmasına karşı, programların gerici bir biçimde değiştirilmesine
karşı, aslında nazi emperyalizminin hizmetinde
gerici bir girişimden başka bir şey olmayan ulusal devrim
iddiasına karşı, savaşını kesiksiz olarak yürütecektir. Gazete,
liselerde ve yüksek öğrenim kurumlarında düşmana karşı
direnmeyi korkusuzca körüklemektedir. Özgür Üniversite'nin
1940-1941 koleksiyonu, komünistlerin, daha işgal başlar
başlamaz kurtuluş savaşına katılışının en parlak belgesidir.
Bu gerçek, gazetenin Ocak 1941'den önceki sekiz
hazirandan önceki yirmi sayısında, bütün açıklığıyla görünür.

  Sovyetler Birliği'ne hitlerci saldırı başladığı zaman, Özgür
Üniversite'nin 1 Temmuz 1941 tarihli 22. sayısında Hitler'in
Mezarı başlığı altında birleşmiş bir halkın birleşmiş
ordusunun, yeni bir toplumun yeni ordusunun bilinen zaferi
ilan ediliyor.

  Mart 1941'den sonra, yurtsever çevrelerde, olağanüstü
güçte ve kesinlikle anti-nazi bir yergi elden ele dolaşmaya
başlamıştı. Yazarın adı belirtilmiyordu. Ama üslup, herkesin
tanıdığı bir üsluptu. Herkes, 20. Yüzyılda Devrim ve Karşıdevrim'in
Politzer'in yapıtı olduğunu biliyordu. Ocak-Şubat
içinde basılmış olan bu broşür, kırkbeş sayfalıktı. Reichsleiter
Rosenberg'in, Kasım 1940 sonunda, 1789 fikirleriyle hesabı
kesmek için Millet Meclisinde verdiği ve Kan ve Altın,
ya da Kana Yenilmiş Altın başlığıyla yayınlanmış söylevine
verilmiş parlak bir karşılıktı bu.

  Politzer, bu yapıtında, demokrasinin ölmediğini, Hitler'in,
yengileriyle toprağa gömülmediğini belirtiyordu. Burjuva
demokrasisinin sınırlı oluşunu ve çürümüşlüğünü, kapitalizmin
yıkılışı ve sosyalizmin gerçekleşmesiyle, gerçek
demokrasiye geçme olanağını anlatıyordu.

  Aslında, diye yazıyordu, barbarlıktan kurtulmuş uygarlığı,
sosyalist uygarlığı yaratan Sovyetler Birliği'nce korunmuş
ve güvence altına alınmış bilimi ve mantığı unutturabilecek
hiçbir güç yoktur dünyada.

  Fransız Komünist Partisi merkez komitesi, 15 Mayıs
1941 tarihli bir bildiriyle, Fransa'nın özgürlüğü ve bağımsızlığı
için geniş bir ulusal cephe kurulmasını önerince, Politzer,
J. Solomon ve D. Decourdemanche gibi seçkin aydınlar,
çevrelerindeki komünist olmayan yurttaşların da bu cepheye
katılması için iki kat çaba göstermeye başladı.

  1942'de, ocaktan marta kadar süren ve yaklaşık olarak
yüzkırk komünist yurttaşın özgürlüğüne malolan büyük insan
avı sırasında, Politzer de tutuklanmıştı (şubat).

  Bütün işkencelere karşın tek söz çıkmadı ağzından. Karısı
bir mektubunda şöyle anlatıyor bunu:

  Gestapo subayları, birçok kez, hemen salıverileceğimizi
söyleyerek, tüm ailemize mutlu bir yaşam sağlanacağı konusunda
güvence vererek, bunun karşılığında, onun; Fransız
gençliğini değiştirme çalışmalarına katılmasını kabul etmesini
istediler. Düşünmek için kendisine sekiz gün süre verdiler.
Bir gün, çağrıldı ve tutumunu değiştirmediği öğrenilince,
kendisine birkaç gün sonra kurşuna dizileceği söylendi...

  Kurşuna dizilmeden önce, benim hücremde, yirmi dakika
geçirmesine izin verildi. Bir yücelik vardı halinde. Yüzü
hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Işıltılı bir sükunet içindeydi
ve her hareketi, cellatlarını bile duygulandırıyordu. Partisi
uğrunda ve Fransa uğrunda ölmekten ne kadar mutluluk
duyduğunu söyledi bana. Özellikle Fransa topraklarında öleceği
için mutluydu. Bunun, onun için ne denli önemli olduğunu
biliyorsunuz.

  Ama, IV. Cumhuriyet daha az alçaklık etmedi; Georges
Politzer'e, öldükten sonra, direnme kahramanı unvanının verilmesi
istendiğinde, Eski Muhariplerin ardarda gelen bakanları
tarafından, 1954-1955'te, buna inatla karşı çıkılmıştı.
Bu bakanlardan birincisi, şimdi iyice unutulmuş olan Laniel
hükümeti üyesi Andre Mutter'di; ikincisi ise, silik bir dögolcu
olan Raymond Triboulet idi ve Edgar Faure adlı bir
hükümet başkanının gölgesi altındaydı. Bu değersiz kişiliğin
sefil tutumunu düzeltmek için, M. Bruguier ve M. de Moro
Giafferi'nin savunmaları üzerine, yerel mahkemenin,
1956'da, bir karar vermesi gerekmiştir.

  Georges Politzer'in anısı için bu bayağılıkların pek bir
önemi yok. Onun verdiği örnek, aydın kuşakları esinlemiştir,
esinleyecektir.

 

 
 

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol