|
SINIFLAR NEREDEN GELİR?
EKONOMİK KOŞULLAR NEREDEN GELİR?
I. Birinci işbölümü.
II. Toplumun sınıflara ilk bölünüşü.
III. İkinci büyük işbölümü.
IV. Toplumun sınıflara ikinci bölünüşü.
V. Ekonomik koşulları belirleyen şey.
VI. Üretim tarzları.
VII. Uyarılar.
GÖRDÜK Kİ, tarihin devindirici güçleri, son tahlilde, ekonomik
koşulların belirledikleri sınıflar ve sınıfların savaşımlarıdır.
Bu zincirleme sırası şöyleydi: İnsanların kafalarında,
kendilerini bir şey yapmaya iten fikirler vardır. Bu fikirler,
insanların içinde yaşadıkları maddi yaşam koşullarından
doğmaktadır. Bu maddi yaşam koşullarını insanların toplum
içindeki yerleri, yani ait oldukları sınıf belirler ve sınıflar
ise, toplumun içinde geliştiği ekonomik koşullar tarafından
belirlenir.
Ama bu durumda, ekonomik koşulları ve bu koşulların
yarattıkları sınıfları belirleyen nedir, onu görmemiz gerekir.
Şimdi bunu inceleyeceğiz.
I. BİRİNCİ BÜYÜK İŞBÖLÜMÜ
Toplumun evrimi incelenirken ve geçmişteki olaylar ele
alınırken, ilkin, toplumun her zaman sınıflara bölünmüş olmadığı
görülür. Diyalektik, her şeyin kökenini araştırmamızı
ister; biz de, çok uzak bir geçmişte, sınıfların bulunmadığını
görüyoruz. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin
Kökeni'nde şöyle der:
Toplumun geçmiş bütün aşamalarında, üretim, her şeyden
önce, ortaklaşa bir üretimdi; tıpkı tüketimin de, azçok
geniş komünist topluluklar içinde, ürünlerin doğrudan doğruya
üleşimiyle yapılmış olduğu gibi. (Friedrich Engels; Ailenin,
Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayınları, Ankara 1992,
s. 179; ayrıca bkz: 163-165.)
Bütün insanlar üretime katılırlar; bireysel iş aletleri özel
mülkiyettir, ama ortaklaşa kullanılanlar ortaklığa (communaute)
aittir. Bu alt aşamada, işbölümü; yalnızca cinsler arasında
vardır. Erkekler avlanır, balık tutar vb., kadınlar ise
eve bakar. Kişiye özgü ya da özel çıkarlar yoktur.
Ama insanlar bu dönemde durup kalmadılar ve insanların
yaşamında ilk değişme, toplumdaki işbölümü olacaktır.
İşbölümü, yavaş yavaş, bu üretim süreci içine sızar.
(Agy, s. 179.)
Bu ilk olguda, insanlar önce hayvanları evcilleştirdiler,
daha sonra, esas çalışma kolları olan hayvan yetiştirme ve
hayvan sürülerinin korunmasına geçtiler. Çoban aşiretler,
kendilerini öteki barbarlardan ayırdılar: birinci büyük toplumsal
işbölümü. (Agy, s. 165.)
Demek ki, ilk üretim tarzı olarak avlanmayı ve balık avını;
ikinci üretim tarzı olarak ise, çoban kabilelerin doğuşuna
yolaçan hayvan yetiştiriciliğini görüyoruz.
İşte toplumun ilk kez sınıflara bölünüşünün temelinde
yatan, bu birinci işbölümüdür.
II. TOPLUMUN SINIFLARA İLK BÖLÜNÜŞÜ
Bütün çalışma kollarındaki -hayvancılık, tarım, ev sanayii
üretim artışı, insan emek-gücüne, kendisine gerekenden
daha çoğunu üretmek yeteneğini kazandırdı. Bu,
aynı zamanda, her gens, ev topluluğu ya da karı-koca ailesi
üyesine düşen günlük iş tutarını artırdı. Yeni emekgüçlerine
başvurmak gerekli duruma geldi. Savaş bunları
sağladı: savaş tutsakları köle haline getirildiler. Birinci büyük
toplumsal işbölümü, emek üretkenliğini, dolayısıyla servetleri
artırıp üretim alanını genişleterek, o günkü tarihsel
koşullar içinde, zorunlu olarak köleliği getirdi. Birinci büyük
toplumsal işbölümünden, toplumun iki sınıf: efendiler ve köleler,
sömürenler ve sömürülenler biçimindeki ilk büyük bölünüşü
doğdu. (F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ue Devletin Kökeni,
s. 166.)
Şimdi uygarlığın eşiğine gelmiş bulunuyoruz. ... En aşağı
aşamada, insanlar yalnızca doğrudan doğruya kişisel gereksinmeleri
için üretiyorlardı; zaman zaman, yapılan değişimler,
yalnızca raslantı sonucu elde kalan fazlalıkla ilgili
tek tek olaylardı. Barbarlığın orta aşamasında, çoban halklar
arasında, sürü, belirli bir büyüklük kazanınca, davarın,
... bir mülk durumuna geldiğini görürüz; ... düzenli bir değişimin
koşulları da bundan doğar. (Agy, s. 170.)
Öyleyse, bu sırada, toplumda iki sınıf buluyoruz: efendiler
ve köleler. Sonra toplum, yaşamını sürdürecek ve yeni gelişmelere
uğrayacaktır. Yeni bir sınıf doğacak ve büyüyecektir.
III. İKİNCİ BÜYÜK İŞBÖLÜMÜ
Servet hızla arttı, ama bireysel servet olarak; dokumacılık,
madenlerin işlenmesi ve gitgide farklılaşan öteki zanaatlar,
üretime, artan bir çeşitlilik ve yetkinlik veriyordu; bundan
böyle, tahıl, sebze ve meyvelerin yanısıra, tarım, elde
edilmeleri öğrenilmiş bulunan zeytinyağı ve şarabı da sağlamaktaydı.
Böylesine çeşitli bir çalışma, artık aynı birey tarafından
yürütülemezdi; ikinci büyük (toplumsal -ç.) işbölümü
gerçekleşti: küçük zanaatlar, tarımdan ayrıldı. Üretimde, ve
onunla birlikte emek üretkenliğindeki sürekli artış, insan
emek-gücünün değerini artırdı; önceki aşamada başlangıç
durumunda ve yer yer görülen kölelik, şimdi toplumsal sistemin
esaslı bir unsuru (bileştireni, composant'ı) durumuna
gelir, köleler basit yardımcılar olmaktan çıkarlar; tarlalarda
ve atelyede, düzinelerle köle işe sürülür. Üretimin, başlıca
iki kola: tarım ve küçük sanayiye ayrılmasıyla doğrudan
doğruya değişim için üretim doğar; bu, meta üretimidir.
Meta üretimiyle, ... ticaret ... doğar. (Friedrich Engels,
Ailenin; Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 168.)
IV. TOPLUMUN SINIFLARA İKİNCİ BÖLÜNÜŞÜ
Böylece, birinci büyük işbölümü, insan çalışmasının
(işin) değerini artırıyor, zenginliklerde bir artma yaratıyor,
bu da yeni baştan işin değerini artırıyor ve ikinci bir işbölümünü
zorunlu kılıyor: zanaatlar ve tarım. Bu aşamada, üretimin
aralıksız artması ve buna paralel olarak insana ait
emek-gücünün öneminin yükselmesi, köleleri vazgeçilmez
duruma getiriyor, ticaret için üretimi, onunla birlikte de
üçüncü bir sınıfı: tüccarlar sınıfını yaratıyor.
Demek ki, bu aşamada, toplumda üçlü bir işbölümü ve üç
sınıf var: tarımcılar, zanaatçılar, tüccarlar. Burada ilk kez
üretime katılmayan bir sınıf görüyoruz, ve bu sınıf, tüccarlar
sınıfı öteki iki sınıfa egemen olacaktır.
Barbarlığın yukarı aşaması, bize, tarımla küçük sanayi
arasında yeni bir işbölümü ve bunun sonucu, çalışma ürünlerinin
daima artan bir parçasının doğrudan doğruya değişim
için üretilmesini getirir; bireysel üreticiler arasındaki değişimin,
toplum için dirimsel bir zorunluluk kazanması da bundan
doğar. Uygarlık, özellikle kent ve köy arasındaki karşıtlığı
daha da belirgin bir duruma getirerek (iktisadi bakımdan,
ilkçağdaki gibi, kent köye, ya da ortaçağdaki gibi; köy
kente egemen olabilir), daha önce varolan bütün bu işbölümlerini
güçlendirip geliştirir, ve onlara, kendine özgü ve çok
önemli bir üçüncü işbölümünü ekler: artık, üretimle değil
yalnızca ürünlerin değişimiyle uğraşan bir sınıf doğurur
tüccarlar. O zamana kadar, sınıfların oluşumundaki bütün
izler üretime bağlanıyorlardı; bunlar üretirne katılan kimseleri,
azçok geniş bir ölçek üzerinde, yönetici ve yürütücü, ya
da üretici olarak bölüyorlardı. Burada, sahneye, ilk kez olarak,
üretime herhangi bir biçimde katılmaksızın, onun yönetimini
elegeçiren ve üreticileri iktisadi bakımdan egemenliği
altına alan bir sınıf girer; bir sınıf ki, iki üretici arasında zorunlu
aracı olarak geçinir ve her ikisini de sömürür. Üreticileri
değişim zahmet ve riskinden kurtarmak bahanesiyle,
ürünlerinin satışını en uzak pazarlara kadar yaymak ve böylece
nüfusun en yararlı sınıfı olmak bahanesiyle, gerçekte
çok küçük hizmetler için, karşılık (salaire) olarak, yerli üretimin
olduğu kadar yabancı üretimin de kaymağını alan, hızla
büyük servetler ve buna uygun düşen toplumsal bir etkililik
kazanan ve böyle olduğu için de, sonunda o da kendine
özgü bir ürünü - devirli ticari bunalımları oluşturana kadar,
uygarlık dönemi içinde durmadan yeni saygınlıklar ve
üretimde durmadan artan bir egemenlik sahibi olan bir kar
düşkünleri, bir gerçek toplumsal asalaklar sınıfı oluşur.
(F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni,
s. 170-171.)
Böylece, ilkel komünizmden başlayarak, bizi kapitalizme
götüren zincirleme sırayı görüyoruz.
1. İlkel komünizm.
2. Yabanıl (vahşi) kabilelerle çoban kabileler arasında
bölünme (birinci işbölümü: efendiler, köleler).
3. Tarımcılarla zanaatçılar arasında bölünme (ikinci işbölümü).
4. Tüccar sınıfının doğuşu (üçüncü işbölümü), ki bu,
5. Devresel olarak ticari bunalımları doğuruyor (kapitalizm).
Şimdi artık sınıfların nereden geldiklerini biliyoruz, ve
geriye bunu incelemek kalıyor:
V. EKONOMİK KOŞULLARI BELİRLEYEN ŞEY
İlkin, bizden önce gelen çeşitli toplumları çok kısaca gözden
geçirelim.
Antikçağ toplumlarından önceki toplumları ayrıntılı bir
biçimde incelemek için yeterli belgelerimiz yok, ama örneğin
Eski Yunanlılarda efendilerin ve kölelerin bulunduğunu ve
tüccarlar sınıfının daha o zamandan gelişmeye başladığını
biliyoruz. Sonra, ortaçağda, senyörleri ve serfleriyle feodal
toplum, tüccarların gittikçe daha büyük bir önem kazanmalarına
olanak verir. Bunlar, şatoların yakınlarında, bourg
(burjuva adı buradan gelir) denilen kasabalarda toplaşırlar;
öte yandan ortaçağda, kapitalist üretimden önce, yalnız
küçük üretim vardı, ki bu küçük üretimin birinci koşulu,
üreticinin kendi iş aletlerinin sahibi olması idi. Üretim araçları
bireye ait bulunuyordu ve ancak bireysel kullanıma göre
ayarlanmışlardı. Bu bakımdan üretim araçları, sıradan, küçük
ve sınırlı idiler. Bu üretim araçlarını yoğunlaştırmak ve
genişletmek, onları modern üretimin güçlü araçları haline
dönüştürmek, kapitalist üretimin ve burjuvazinin tarihsel
rolü idi.
Burjuvazi, 15. yüzyıldan bu yana, basit elbirliği, manüfaktür
ve modern sanayi olmak üzere, üç evrede bunu başarmıştır.
Burjuvazi, cüce üretim araçlarını, onları aynı zamanda
bireysel üretim araçları olmaktan çıkarıp, insanların
ancak ortaklaşa (elbirliğiyle) işletebileceği toplumsal üretim
araçları haline getirmiştir. (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm
ve Bilimsel Sosyalizm, s. 82.)
Öyleyse görüyoruz ki, sınıfların evrimine paralel olarak
(efendiler ve köleler; senyörler ve serfler.), servetlerin üretimi,
dolaşımı, dağılımı koşulları, yani ekonomik koşullar, evrim
gösterir ve ekonomik evrim, adım adım ve paralel olarak
üretim biçimlerinin evrimini izler.
VI. ÜRETİM TARZLARI
Öyleyse bunu, üretim biçimleri, yani büyük küçük her çeşit
aletin durumu, onların kullanımı, iş yöntemleri, kısaca,
teknik durum, ekonomik koşullar belirler.
Kapitalist üretimden önce yani ortaçağda, her yerde,
emekçilerin kendi üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetine
dayanan küçük üretim görülüyordu... Çalışma araçları, ...
bireyin, yalnızca bireysel kullanım için hesaplanmış çalışma
araçları idi ... Bu dağınık ve daracık üretim araçlarını biraraya
toplayıp genişletmek, onları bugünkü üretimin güçlü
kaldıraçları durumuna getirmek (gerekiyordu). ... Bireysel
atelye yerine, yüzlerce ve binlerce insanın elbirliğini egemenlik
altında bulunduran fabrika geçti. Ve tıpkı üretim
araçları gibi, üretim, bir dizi bireysel eylem durumundan,
bir dizi toplumsal eylem durumuna, ve ürünler de bireysel
ürünler durumundan toplumsal ürünler durumuna dönüştü.
(Friedrich Engels, Anti-Dühring, s. 386.)
Burada görüyoruz ki, üretim biçimlerinin evrimi, üretici
güçleri tamamen dönüştürmüştür. Oysa, iş aletleri kolektifleşmiş
olmakla birlikte mülkiyet düzeni bireysel olarak kalmıştır!
Ancak, birçok kişinin ortaklaşa işe koyulmasıyla işleyebilen
makineler bir tek adamın mülkiyeti olarak kaldı.
Gene görüyoruz ki: Üretici güçlerin, kendini kapitalistlere
de kabul ettiren toplumsal niteliğinin kısmi tanınması. Büyük
üretim ve ulaştırma örgenliklerinin, önce hisse senetli
şirketler, sonra tröstler, en sonra da devlet tarafından sahiplenilmesi.
Burjuvazi artık gereksiz bir sınıf olarak görünür;
onun tüm toplumsal işlevleri, ücretli görevliler tarafından
yerine getirilir. (Friedrich Engels, agy, s. 405.)
Bir yandan, makinelerde rekabetin her fabrikatör için
zorunlu kıldığı o gittikçe artan sayıda emekçinin yerinden olması
ile tamamlanan yetkinleşme. Yedek sanayi ordusu. Öte
yandan, üretimin sınırsız genişlemesi ve rekabet karşısında
her fabrikatör için (bunun -ç.) zorunluluğu. Her iki yandan
da, üretken güçlerin işitilmemiş gelişmesi, arzın talepten
fazlalığı, pazarların dolup taşması, her on yılda bir bunalımlar,
kısır döngü: burada, üretim araçlarında ve üründe fazlalık
- orada, işsiz ve geçim araçlarından yoksun emekçilerde
fazlalık. Ama bu iki üretim ve toplumsal esenlik kaldıracı,
birlikte işleyememektedir, çünkü kapitalist üretim tarzı,
üretici güçleri çalışmaktan ve ürünleri, önce sermayeye dönüşmedikleri
sürece, dolaşımdan alıkor. (Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm
ve Bilimsel Sosyalizm, s. 101.)
Toplumsal, ortaklaşa hale gelen iş ile bireysel kalan mülkiyet
arasında çelişki vardır. O zaman Marx'la birlikte diyeceğiz ki:
Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler,
onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim
çağı başlar. (Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı,
Önsöz, s. 23.)
VII. UYARILAR
Bu bölümü bitirmeden önce bazı uyarılarda bulunmak ve
bu incelemede, daha önce incelemiş olduğumuz diyalektiğin
bütün temel özelliklerini ve yasalarını bulduğumuzu belirtmek
gereklidir.
Gerçekten, toplumların tarihini, sınıfların ve üretim biçimlerinin
tarihini büyük bir hızla izlemiş bulunuyoruz. Bu
son incelemenin her bölümünün ötekilere ne kadar bağımlı
olduğunu görüyoruz. Bu tarihin, özünde, devinmekte, değişmekte
olduğunu ve toplumların evriminin her aşamasında
meydana gelen değişmelere, bir iç savaşıma, tutucu öğelerle
ilerici öğeler arasındaki bir savaşıma, her toplumun yıkımı
ve yeni bir toplumun doğuşu ile sonuçlanan bir savaşıma yolaçtığını
saptıyoruz. Bu toplumların herbirinin, kendinden
önce gelenden çok ayrı, çok değişik bir temel özelliği, bir yapısı
vardır. Bu köklü dönüşümler, kendi başlarına önemsiz
görünen, ama belirli bir noktada, üstüste gelip birikmeleriyle
ani, devrimci bir değişmeye yolaçacak bir durum yaratan
olayların birikmesinden sonra meydana gelirler.
Öyleyse, burada, diyalektiğin temel özelliklerini ve büyük
yasalarını yeniden karşımızda buluyoruz, şöyle ki:
Şeylerin ve olayların karşılıklı bağımlılığı.
Diyalektik hareket ve diyalektik değişme.
Otodinamizm (özgüç).
Çelişki.
Karşılıklı etki.
Ve sıçramalı evrim (niceliğin niteliğe dönüşmesi).
OKUMA PARÇALARI
Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin
Kökeni.
Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm.
|
|