|
I. SORUNU NASIL KOYMALIYIZ?
Şimdi, idealistlerin ve materyalistlerin tezlerini bildiğimize
göre, kimin haklı olduğunu bulmaya çalışacağız.
Anımsayalım ki, her şeyden önce, bu tezler, mutlak olarak
birbirine karşı ve birbiriyle çelişiktirler; diğer yandan bu
tezlerden birini ya da ötekini savunduğumuz an, savunduğumuz
tez, bizi, sonuçları dolayısıyla, çok önemli olan vargılara
götürecektir.
Kimin haklı olduğunu bilmek için, iki tarafın kanıtlarını
özetlediğimiz üç noktaya başvuracağız.
İdealistler ileri sürüyorlar:
1. Maddeyi yaratan ruhtur;
2. Madde bizim dışımızda mevcut değildir, o halde bizim
için bir yanılsamadan başka bir şey değildir;
3. Şeyleri yaratan bizim fikirlerimizdir.
Materyalistler ise bunun tam tersini ileri sürüyorlar.
İşimizi kolaylaştırmak için, ilkin, ortak görüneni ve bizi
en çok şaşırtanı incelemek gerekir.
1. Dünyanın yalnızca bizim düşüncemizde varolduğu
doğru mudur?
2. Şeyleri bizim fikirlerimizin yarattığı doğru mudur?
İşte Berkeley'in maddesizci idealizminin savunduğu iki
kanıt, bundan çıkan sonuçlar, bütün tanrıbilimlerde olduğu
gibi üçüncü sorumuzla sonuçlanır:
3. Ruhun maddeyi yarattığı doğru mudur?
Bu üç soru, felsefenin temel sorununa dayandığından,
çok önemlidir. Öyleyse, kimin haklı olduğunu, ancak bu soruları
tartışarak bulacağız ve bu sorular, materyalistler için
özellikle ilginçtir, şu anlamda ki, bu sorulara verilen materyalistçe
yanıtlar, bütün materyalist felsefeler için -bu bakımdan
diyalektik materyalizm için de- ortak olan yanıtlardır.
II. DÜNYANIN YALNIZCA BİZİM DÜŞÜNCEMİZDE
VAROLDUĞU DOĞRU MUDUR?
Bu soruyu incelemeden önce, okumalarımızda sık sık
karşılaşacağımız ve kullanacağımız iki felsefe terimini iyice
öğrenmeliyiz.
Öznel gerçek (yalnızca bizim düşüncemizde varolan gerçek
anlamına gelir.)
Nesnel gerçek (düşüncemizin dışında varolan gerçek anlamına
gelir).
İdealistler, dünya nesnel bir gerçek değil, ama öznel bir
gerçektir, derler.
Materyalistler ise, dünya nesnel bir gerçektir, derler.
Dünyanın ve şeylerin yalnızca bizim düşüncemizde varolduğunu
bize tanıtlamak için piskopos Berkeley, onları (renk,
büyüklük, yoğunluk gibi) özelliklerine ayrıştırır. Ve bireylere
göre değişen bu özelliklerin, şeylerin kendilerinde değil, ama
bizim her birimizin ruhunda olduğunu iddia eder. Bundan,
maddenin nesnel değil, ama öznel olan bir özellikler kümesi
olduğu, dolayısıyla varolmadığı sonucunu çıkarır.
Eğer güneş örneğini tekrar ele alırsak, Berkeley, kırmızı,
yuvarlak nesnel gerçeğine inanıp inanmadığımızı bize sorar;
ve özellikleri, tartışma yöntemi ile, kendi yöntemi ile, güneşin,
kırmızı ve yuvarlak olmadığını bize gösterir. Demek ki,
güneş nesnel bir gerçek değildir, çünkü, kendi kendine var
değildir; ama ancak öznel bir gerçektir, çünkü yalnızca bizim
düşüncemizde vardır.
Materyalistler, güneşin, kırmızı, düz bir yuvarlak olarak
gördüğümüz için varolduğunu ileri sürmezler, -çünkü bu,
çocukların ve gerçeği denetlemek için duyularından başka
şeyleri olmayan ilk insanların safça, çocuksu gerçekçiliğidir-
ama onlar, güneşin varolduğunu, bilimin yardımıyla
doğrularlar. Bilim, gerçekten de, duyularımızın bizi düşürdüğü
yanılgıları düzeltmemize olanak verir.
Ama, bu güneş örneğinde, sorunu açıkça koymalıyız.
Berkeley'le birlikte, biz de, güneşin yuvarlak olmadığını,
kırmızı olmadığını söyleyeceğiz, ama onun çıkardığı sonuçları,
güneşi nesnel gerçek olarak yadsımasını kabul etmeyeceğiz.
Şeylerin özelliklerini değil, onların varlığını tartışıyoruz.
Duyularımızın bizi yanıltıp yanıltmadığını, maddi gerçeği
bozup bozmadığını anlamak için değil, ama bu gerçeğin bizim
duyularımızın dışında varolup olmadığını bilmek için
tartışıyoruz.
Peki, materyalistler, bu gerçeğin bizim dışımızdaki varlığını
kesin olarak söylüyorlar ve onlar kanıtlarını doğrudan
doğruya bilimden alıyorlar.
İdealistler haklı olduklarını bize göstermek için ne yapıyorlar?
Sözcükler üzerinde tartışıyorlar, büyük söylevler veriyorlar,
sayısız sayfalar dolduruyorlar.
Bir an haklı olduklarını varsayalım. Dünya, yalnızca bizim
düşüncemizde var ise, insanlardan önce var değildi demektir.
Biliyoruz ki, bu yanlıştır, çünkü bilim, insanın yeryüzünde
çok sonradan ortaya çıktığını bize tanıtlıyor. O zaman,
bazı idealistler bize diyecekler ki, insandan önce hayvanlar
vardı ve düşünce, hayvanlarda eğleşebiliyordu. Ama
biz, hayvanlardan önce hiçbir organik yaşamın olanaklı olmadığı,
üzerinde oturulmaz bir yeryüzü olduğunu biliyoruz.
Daha başkaları da diyecekler ki, yalnız güneş sistemi var
idiyse ve insanlar mevcut değil idiyse de, ruh, tanrıda mevcuttu.
Böylece idealizmin en yüksek biçimine varıyoruz. Tanrı
ile bilim arasında bir seçim yapmamız gerekiyor. İdealizm
tanrısız tutunamaz, desteklenemez, tanrı ise, idealizmsiz varolamaz.
İdealizm ve materyalizm sorununu, tam şöyle koymak
gerekir: Kim haklı? Tanrı mı, bilim mi?
Tanrı, maddenin yaratıcısı salt bir ruhtur, tanıtsız bir iddiadır.
Bilim, pratikle ve deneyle dünyanın nesnel bir gerçek olduğunu
bize tanıtlayacak ve şu soruya yanıt vermemize olanak
sağlayacaktır:
III. ŞEYLERİ BİZİM FİKİRLERİMİZİN YARATTIĞI DOĞRU MUDUR?
Örneğin, şeylerin nesnel bir gerçek mi, yoksa öznel bir
gerçek mi olduğunu, şeyleri yaratanın bizim fıkirlerimiz olduğunun
doğru olup olmadığını tartıştığımız bir idealistle
birlikte, yolun karşısına geçerken, yoldan gelen bir otobüsü
alalım. Elbette ki, eğer ezilmek istemiyorsak, her ikimiz de
çok dikkatli olacağız, demek ki, pratikte, idealist, otobüsün
varlığını tanımak zorundadır. Ona göre, pratikte nesnel bir
otobüs ile öznel bir otobüs arasında bir ayrım yoktur ve bu, o
kadar doğrudur ki, pratik, idealistlerin yaşamda materyalist
olduklarını tanıtlar.
Bu konuda, idealist filozofların ve bu felsefeyi tutanların,
kendilerine göre öznel gerçekten başka bir şey olmayan şeyleri
elde edebilmek için, bazı nesnel bayağılıklara tenezzül
ettiklerini görebileceğimiz sayısız örnekler sayabilirdik.
Zaten bunun içindir ki, artık kimsenin, Berkeley gibi,
dünyanın varolmadığını ileri sürdüğü görülmüyor. Kanıtlar
artık çok daha ince, kurnazca, çok daha gizli-kapaklı.
(İdealistlerin kanıtlama biçimlerine örnek olarak Lenin'in
Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı kitabının, Dünya Öğelerinin
Bulunması bölümüne bakınız.) (Materyalizm ve Ampiryokritisizm,
Bölüm I., s. 47 vd.)
Demek ki, Lenin'in söylediği gibi, pratiğin ölçütü ile
idealistleri susturmamız olanaklı olacaktır.
Zaten idealistler teori ile pratiğin birbirine denk olmadıklarını,
birbirinden apayrı iki şey olduklarını söylemekten
geri durmayacaklardır. Bu, doğru değildir. Bir anlayışın,
yanlış ya da doğru olduğunu, bize, yalnızca pratik gösterecektir.
Otobüs örneği, bize dünyanın nesnel bir gerçekliği olduğunu
ve ruhumuz tarafından yaratılmış bir düş olmadığını
gösteriyor.
Berkeley'in maddesizcilik teorisi, bilimlerin karşısında
tutunamadığına ve pratiğin ölçütüne karşı duramadığına
göre, şimdi de, idealist felsefelerin, dinlerin, tanrıbilimlerin
hepsinin vardığı sonucu, ruh maddeyi yaratır savını görmek
kalıyor.
IV. RUHUN MADDEYİ YARATTIĞI DOĞRU MUDUR?
Daha yukarda da gördüğümüz gibi, idealistlere göre,
ruh, en üstün, en yüce biçimini tanrıda bulmuştur. Tanrı,
onların teorisinin son sözü, son yanıtı, vardığı sonuçtur, ve
bunun içindir ki, ruh-madde sorunu, son tahlilde, idealist
mi, yoksa materyalist mi, kim haklı, tanrı mı, bilim mi?
biçimine konur.
İdealistler, tanrının bütün sonsuzluk boyunca varolmuş
olduğunu ve hiçbir değişikliğe uğramadığı için her zaman
aynı kaldığını söylerler. Tanrı, salt ruhtur, tanrı için zaman
ve uzay (mekan) mevcut değildir. O, maddenin yaratıcısıdır.
İdealistler; tanrı hakkındaki savlarını savunmak için de
herhangi bir kanıt göstermezler.
Maddenin yaratıcısını savunmak için bilimsel bir aklın
kabul edemeyeceği bir yığın gizeme başvururlar.
Bilimin kaynaklarına inildiği zaman, görülür ki, ilk insanlar,
tanrı fikrini, kafalarında, büyük bilgisizliklerinden
dolayı, ve bu bilgisizlik ortasında uydurdular. 20. yüzyıl idealistleri
ise, sabırlı ve direşken bir çalışmanın bilinmesini
olanaklı hale getirdiği tüm şeylerden, ilk insanlar gibi tamamen
habersiz kalmaya devam ettiler. Çünkü, ensonu, tanrı,
idealistlere göre, açıklanamıyor ve onlar için, geriye hiçbir
kanıtı bulunmayan bir inanç kalıyor.
İdealistler, dünyanın bir yaradılışı olması zorunluluğunu
tanıtlamak istedikleri zaman, bize, maddenin her zaman
varolmadığını aşağıyukarı bir başlangıcı olması gerektiğini
söylerken, asla bir başlangıcı olmamış olan bir tanrıya başvuruyorlar.
Bu açıklamanın neresi daha aydınlıktır?
Materyalistler ise kanıtlarını savunmak için, insanların
bilgisizliklerinin sınırlarını geride bırakarak gitgide geliştirdikleri
bilimden yararlanacaklardı.
Peki, bilim, ruhun maddeyi yaratmış olmasını düşünmemize
izin verir mi? Hayır.
Salt bir ruh tarafından yaradılış fikri, anlaşılmaz bir şeydir,
çünkü biz, deney ve gözlemimizde böyle bir şey tanımıyoruz.
Bunun olanaklı olabilmesi için, idealistlerin dedikleri
gibi, ruhun maddeden önce yalnız başına varolması gerekecekti,
oysa bilim bunun olanak-dışı olduğunu ve hiçbir zaman
maddesiz bir ruh olmadığını bize tanıtlıyor. Tersine,
ruh (akıl) her zaman maddeye bağlıdır ve özellikle insan
ruhu (aklı), fikirlerimizin ve düşünmemizin kaynağı olan
beyne bağlıdır. Bilim, fikirlerin boşluk içinde varolduklarını
kavramamıza izin vermiyor...
Şu halde, tanrı ruhunun varolabilmesi için bir beyin olması
gerekecekti. Bunun içindir ki, maddeyi, dolayısıyla insanı
yaratan tanrı değildir, ama ruh-tanrıyı yaratmış olan
insan beyni biçimindeki maddedir, diyebiliriz.
Daha ilerde, bilimin, bize, bir tanrıya ya da onun üzerinde
zamanın etkisiz olacağı ve kendisinin, sürenin, hareketin
ve değişikliğin dışında kalacağı herhangi bir şeye inanmak
olanağını verip vermediğini göreceğiz.
Bundan sonra, bir yargıya varabiliriz. Felsefenin temel
sorununa verdikleri yanıtta:
V. MATERYALİSTLER HAKLIDIRLAR VE BİLİM ONLARIN
İDDİALARINI TANITLAR
Materyalistler şunları ileri sürmekte haklıdırlar:
1. Berkeley'in idealizmine ve onun maddesizciliği ardına
gizlenen filozoflara karşı, bir yandan dünyanın ve şeylerin
bizim düşüncemiz dışında da pekala varolduğunu ve varolmak
için bizim düşüncemize gereksinmeleri bulunmadığını;
öte yandan, şeyleri, bizim düşüncelerimizin yaratmadığını,
tersine, bize fikirlerimizi şeylerin verdiklerini ileri sürerken,
2. Maddenin ruh tarafından yaratıldığını ileri sürmekle,
yani son ısrarda, tanrının varlığını ileri sürmekle ve tanrıbilimleri
savunmakla sonuçlanan bütün idealist felsefelere
karşı, materyalistler, bilimlere dayanarak, ruhu, maddenin
yarattığını, maddenin yaradılışını açıklamak için tanrı varsayımına
gereksinme bulunmadığını ileri sürer ve kanıtlarlar.
Not- İdealistlerin sorunları koyuş biçimine dikkat etmeliyiz.
Tanrıyı insanın yaratmış olduğunu gördüğümüz halde, onlar, insanı
tanrının yarattığını ileri sürerler. Gene biz, gerçekte, tam tersinin
doğru olduğunu görürken, onlar, maddeyi, ruhun yarattığını iddia
ederler. İşte burada, şeylere bakışı, bakış açısını öylesine tersine
çeviriş vardır ki, bunu belirtmek zorundayız.
OKUMA PARÇALARI
V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 72-85;
Doğa İnsandan Önce Var mıydı?; s. 85-93: İnsan Beyni ile
mi Düşünür?
Friedrich Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman
Felsefesinin Sonu, İdealizm ve Materyalizm, s. 20 vd..
:::::::::::::::::
|
|